“Şahsi Kararlar, Tarihsel ve Kültürel Mirasın Korunmasına İhanettir”
Tarihi yapıların eskiliği, onların inşai karakterlerinden, yani yapım tarzlarından kaynaklanır. Bu tarz, insan emeğinin yoğun kullanımına dayanan zanaat uygulamalarını içerir. Taş, demir ve ahşap işçilikleri, dolayısıyla bu yapım sürecinde kullanılan düşünce ve teknikler, tarihi yapıların özgünlüğünü belirleyen unsurlardır.
Her taş, bulunduğu yere özenle adapte edilerek, bilinçli bir şekilde yerleştirilir. Ancak betonarme yapılar, bir kalıp içinde her bölümün tek seferde imal edilebilmesiyle taş, tuğla ve ahşap yapı tekniklerinden ayrılır. Yukarıda belirttiğimiz gibi, bir yapıyı kişisel ihtiraslarımız doğrultusunda değiştirmeye çalışmak, onu şahsi kararlarla “güzelleştirmeye” veya “tamamlamaya” kalkışmak, tarihsel ve kültürel mirasa ihanet etmek anlamına gelir.
Bu nedenle koruma çalışmalarının bilimsel yöntemlere ve belirli ilkelere dayanması büyük önem taşır. Bu anlayışla 1964 yılında düzenlenen Venedik Kongresi‘nde, restorasyon süreçlerine bilimsel bir çerçeve kazandırmak amacıyla ilkeler belirlenmiştir. Ardından, UNESCO tarafından 1965 yılında Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) kurulmuş ve Venedik Tüzüğü yayınlanmıştır. Türkiye’nin de aktif üyesi olduğu bu konseyin yanı sıra, 1983 yılında yürürlüğe giren 2863 sayılı Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu, ülkemizdeki restorasyon uygulamalarını bilimsel kriterlere dayalı bir sistem içine almıştır.
Restorasyonda Malzeme Kullanımı ve Bilimsel Yaklaşımlar
Restorasyon çalışmalarında en önemli ilkelerden biri, “Varsayımların başladığı noktada, restorasyon eyleminin durması gerektiğidir.” Bir diğer temel ilke ise, “Kültür varlığının özgün bölümleri ile restorasyon müdahalelerinin hem ayrıştırılabilir hem de uyumlu olması gerektiğidir.”
Bu bağlamda, restorasyon uygulamalarında kullanılan malzemenin, orijinal malzeme ile birebir aynı olması mümkün değildir ve olmamalıdır. Çünkü 100 yıl sonra geriye dönüp bakıldığında, orijinal malzeme ile yeni imalat malzemesi birbirinden ayırt edilemiyorsa, bu durum tarih ve kültürel miras açısından büyük bir hata olur. Ton farklılıkları, renk farklılıkları veya malzeme türü farklılıkları bu ayrımı sağlamak açısından gereklidir.
Restorasyon sürecine başlamadan önce, Restorasyon ve Konservasyon Laboratuvarı ile koordineli bir şekilde yapılan analizler doğrultusunda malzeme analiz raporları hazırlanır. Böylece, yapıda kullanılan orijinal malzemenin kaynağı dahi tespit edilebilir. Ancak yeni imalat malzemeleri seçilirken, orijinal malzemeye zarar vermeyecek nitelikte olması şarttır. Yaşlandırma testleri başta olmak üzere bilimsel analizler ışığında uygun malzeme belirlenmeli ve kültürel mirasın geleceğe en doğru şekilde aktarılması sağlanmalıdır.